Hasan Efe Uyar: “Geçmişte ücretli çalışanlar yatırım olarak altını ya da dövizi tercih ediyordu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, “Türkiye ikinci çeyrekte yüzde 3,8 büyüdü. Ancak büyüme olmadan işçi ve emekliler paylarından bir daha alamadı. Büyüme bilgilerinde en dikkat çeken şey hanehalkı tüketim verileri. Hanehalkı” ‘Tüketim harcamaları 7 puandı.Yani büyümemizin temeli tüketim şurasıydı.Maalesef üretim ekonomisine değil tüketim ekonomisine geçtik.Daha önce ucuz işçiler ve emekliler yatırım olarak altını veya dövizi tercih ediyordu. Yatırım aracı olarak artık ne tercih ediliyor?” diye konuştu: “Ayçiçek yağı, 1 kilo peynir, 1 kilo kıyma, 1 paket makarna. Çünkü emeğiyle geçimini sağlayan vatandaşlar, bugün aldıkları temel besin öğesini yarın aynı fiyata alamayacaklarını biliyorlar.” Uyar, “Eğer Tahkim Kurulu, Tahkim Kurulu’nun tekliflerini her zaman onaylarsa, Uyar, hükümetin ve kamu emekçilerinin hiçbir talebinin kabul edilmeyeceğine göre 2 yılda bir devam eden bu orta oyununa ne gerek var?” dedi.
CHP İşçi Sendikaları, STK’lar ve Meslek Kuruluşları Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, haftalık emek ve çalışma gündemini değerlendirmek üzere bugün partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.
Uyar’ın açıklamaları şöyle:
“TAHKİM KONSEYİ, HÜKÜMETİN TEKLİFLERİNİ ONAYLAYACAK VE KAMU ÇALIŞANLARININ HİÇBİR TALEPLERİNİ KABUL ETMEYECEKSE, 2 YILDA BİR BU OYUN ORTASINA NE GEREK VAR?”
“1 Ağustos’ta başlayan ve 4 milyon kamu çalışanı ile 2,5 milyon kamu emeklisini ilgilendiren toplu sözleşme süreci, Tahkim Kurulu kararıyla tamamlandı. Tahkim Kurulu 2024 yılı için yüzde 15 artı 10’u sundu, Motamot kabul etti” diğerine yüzde 6 artı 5 artış teklifi. Yani Tahkim Kurulu dün aldığı kararla hükümetin tasvip ve tasvip kurumu olduğunu tescillemiş oldu. Düşündüğümüzde aslında perşembe gününün gelişi Çarşamba gününden itibaren belirlenecek. Madem hükümetin teklifi baştan kabul edilecekti, o zaman neden böyle bir masa kurulmasına ihtiyaç duyuldu? Orta oyuna ne gerek vardı? Hakemler Kurulu’nun verdiği zam: 2024 yılı için toplam yüzde 26 buçuk. Merkez Bankası’nın 2024 sonu enflasyon varsayımı yüzde 33. Ortadaki fark ise tam 6 buçuk puan.
“ERDOĞAN’I ÇAĞIRALIM: YAPTTIĞINIZ ZIM İLE 6 VE ½ MİLYON KAMU ÇALIŞANI VE ESENİ ENFLASYON GİBİ EZDİNİZ”
Şimdi gelelim AKP Genel Başkanı Erdoğan’a: Hani hep diyorsunuz ki, ‘Enflasyon için çalışanlarımızı ezmeyeceğiz’. Verdiğiniz zamla 6 buçuk milyon kamu çalışanını ve emekliyi enflasyona ezdirdiniz. Bakalım karar öncesinde Çalışma Bakanı ne demiş: ‘Yüksek Tahkim Kurulu’na takdir.’ Kimse emin olmamalı. Takdirin Tahkim Kurulu’na değil Erdoğan’a ait olduğunu herkes biliyor. Erdoğan’ın talimatıyla milyonlarca kamu çalışanı ve emekli enflasyonun altında ezildi. İşçilere ödenecek ücretlerle ilgili kararı bizzat Erdoğan verdi. Yüksek Tahkim Kurulu’nun bu talimatı onaylaması yeterliydi.
“1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜNÜ TÜM İNSANLARIN HUZUR İÇİNDE HUZUR İÇİNDE YAŞAYABİLECEĞİ BİR DÜNYA İLE KUTLUYORUM”
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Bu sayede savaşlar ve katliamlar bitti, açlık ve sefalet kalmadı, insan hakları ihlali yaşanmadı, dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse dili, dini, ırkı ve cinsiyeti nedeniyle ayrımcılığa ve eşitsizliğe maruz kalmıyor, adalet sağlanıyor. Kurulduğu, yasak ve baskıların tamamen ortadan kaldırıldığı, tüm insanların özgürce, barış içinde yaşayabileceği bir dünya özlemiyle herkesin 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutluyorum.
“KENDİ ÜLKESİYLE İLAN EDİLEN DÜŞMANLARI; İŞÇİLERİ, İŞÇİLERİ, EMEKLİLERİ VE İŞSİZLERİYLE HER SEFERİNDE U DÖNÜŞÜ YAPARAK MASAYA OTURMAKTAN ÇEKİNMEYEN KENDİ ÜLKESİYLE SARAY HALKI”
Hatırlanacağı üzere yakın siyasi tarihimizde mevcut siyasi iktidarın politikaları nedeniyle birçok ülkeyle dostane olmayan ilişkiler gelişmiştir. Rusya’dan İsrail’e, Mısır’dan Suriye’ye kadar birçok ülkeyle belli bir döneme kadar adeta düşman gibiydik. Öyle ki ‘sıfır sorun’ aşamasından ‘sıfır komşu’ aşamasına geçildi. Neyse ki yarattığı ağır tablonun farkına varan hükümet, ‘değerli yalnızlık’ olarak nitelendirdiği bu politikadan geç de olsa vazgeçti. Düşman ilan edilen birçok ülkeyle yeniden ilişkiler kurulmaya başlandı. 15 Temmuz darbesinin finansörü olmakla suçlanan Birleşik Arap Emirlikleri ile bir kez daha barıştı. Her zaman işgalci olarak nitelendirdiği ve Mavi Marmara’dan sonra bağlantıları kesilen İsrail ile yeniden bağ kuruldu. Darbeci olarak tanıttığı ve meydanlarda yuhalanan Sisi’nin Mısır’ıyla diplomatik ilişkilerini bir kez daha geliştirmeyi amaçlıyordu. Suriye Devlet Lideri Beşar Esad’a ‘kardeşim’ diyen, meydanlarda ‘elleri kanlı katil’ diyen hükümet, şimdi yine Suriye’ye açabileceği bir kapı arayışında. Saray iktidarı daha önce de bazı düşmanları, bazılarını hain, bazılarını darbecilikle suçlamışsa da ilişkileri birer birer uzlaştırmaya ve uzlaştırmaya çalışmıştır. Peki, başarı uğruna ‘dış güçler’ yanılgısıyla düşman ilan ettikleri insanlarla her seferinde ‘U dönüşü’ yaparak masaya oturmaktan çekinmeyen sarayın parçası kimdi biliyor musunuz? Kendi ülkesinin vatandaşları, işçileri, personeli, emeklileri, işsizleri ve yoksulları… Onun da asla barışmaya niyeti yoktu.
“BU DEVLET İNŞAATLARDA VE TERSANELERDE ÖLDÜRÜLEN İŞÇİLERİMİZİN AİLELERİNE ULAŞMADI”
22 yıla yaklaşan AKP iktidarında 25 binden fazla işçiyi iş cinayetlerine kurban verdik. Ancak bu güç; Soma’da, Amasra’da, Ermenek’te, Torunlar’da, Hendek’te, şantiyelerde, tersanelerde katledilen işçilerimiz bugüne kadar aileleriyle barışmadılar. Bırakın acıyı paylaşmayı, barışmayı, bu cinayetlerin sorumluluğunu bile üstlenmedi. Öldürülen çalışanlarımızın ve işçilerimizin asla yanında olmadı. Hükümet, çalışanların anayasal grev hakkını hiçe sayarak şu ana kadar 20 grevi yasakladı. Yaklaşık 200 bin işçinin grev hakkı elinden alındı. İki çalışanımızdan birini ülkede taban fiyatla açlık sınırının altında çalışmaya mahkum etti. Bugüne kadar ne açlık sınırında yaşamaya mecbur bıraktığı, ne de grev hakkını elinden aldığı personelimiz ile samimi bir barış sağlayamadı. Taban fiyatın altında bile ayda 7 bin 500 TL ile geçinmek zorunda kalan 9 milyona yakın emekliyle hâlâ barışamadılar. 1 gün farkla 17 yıl daha çalışmak zorunda kalan kademeli emeklilik mağdurlarıyla barışmadılar. Seçim öncesi takım sözü verdikleri ama seçim bitince haklarında en ufak bir açıklama bile yapmadıkları, unuttukları 150 bine yakın taşeron personelle barışmadılar. 9 milyon 223 bin gerçek işsizimizle, devletin resmi verilerinde bile 18 milyon 30 bin olan yoksul vatandaşlarımızla hâlâ barışmış değiller. Uzlaşmaya niyetli değiller.
“TÜRKİYE’DE ÇALIŞMA HAYATINDA KESİNLİKLE BARIŞ ORTAMI OLUŞTURULMADIĞI TAKDİRDE ÜLKEMİZDE GERÇEK BARIŞ VE ADALETTEN SÖZ EDİLEMEZ”
Bakın daha iki gün önce Özel Öğretmenler Sendikası üyesi öğretmenlerimiz taban ücret hakkı ve insani çalışma koşulları taleplerini dile getirmek istediler. Sonuç: İktidarın deyimiyle ‘Türkiye Yüzyılı’nda öğretmenlerimiz hukuka aykırı olarak kelepçe takılarak gözaltına alındı. Tıpkı geçen yıl bu tarihlerde Ankara’da öğretmenlerimize aynı muamelenin yapılması gibi. Türkiye’de işvereni ve işçisiyle çalışma hayatında insan onuruna yakışan bir barış ortamı oluşturmadığı sürece ülkemizde gerçek anlamda barış ve adalet olmayacaktır. Bu barışı tesis edecek olan, hem işverenlerimizle hem de çalışanlarımızla bu diyaloğu kurması gerekenler 21 yıldır bu ülkeyi yönetenlerdir. 21 yıldır bu ülkeyi yönetenler yönetenlerdir. Ama gelin görün ki mevcut hükümet bu barışı sağlamak bir yana; İşçilerin, emekçilerin, emeklilerin boynunda boza pişirmeye devam ediyor. Saray yöneticileri kendi dönemlerinde hep kimseyi ötekileştirmemekten bahsediyorlar ama aslında en büyük ayrımcılığı kendileri yapıyorlar, milyonları açlığa, yoksulluğa sürükleyerek, insanların en ufak bir arzu için bile hayal kurmasını imkansız hale getiriyorlar.
“YİĞİT ZAMANİLER GİBİ DOSTLARIMIZ OLMAZSA KAR DOLAYI HAYAT KAYBETMEYE DEVAM EDECEKTİR”
Geçen hafta düzenlediğim basın toplantısında iş cinayetlerine dikkat çektim. Keşke bu hafta bu konuyu konuşmasaydık. Ama AKP iktidarında günde ortalama 5 personelin hayatını kaybettiği bir süreci istikrarlı bir şekilde yaşıyoruz. Yalnızca ağustos ayında 150’den fazla işçimizi iş cinayetlerinde kaybettik. En ufak önlemi bile almaktan kaçınanlar, günde ortalama 5 işçinin hayatını kaybetmesine neden oluyor. İş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasından sorumlu olan bakanlık bu cinayetleri görmezden gelmeye devam ediyor. 17 yaşındaki Yiğit Zamanis kardeşimiz Güngören Belediyesi’nin Tozkoparan’da yürüttüğü kentsel dönüşüm projesi kapsamında yapımı devam eden inşaatta çalışan çocuk personelimizdir. İşteki ilk günüydü. Sigortası yoktu. İnşaat vincinden ekipmanın kafasına düşmesi sonucu hayatını kaybetti. 17 yaşındaki bir kardeşimizin de benzer ihmaller zinciri nedeniyle iş cinayetine kurban gittiğini biliyoruz. Ancak işin en üzücü yanı ihmaller zincirinin yeniden devam edecek olmasıdır. Yine işyerlerini denetlemekle yükümlü olan bakanlık, görevini tam olarak yerine getiremeyecek. Maalesef Yiğit Zamanis gibi dostlarımız çıkar hırsından dolayı hayatlarını kaybetmeye devam edecekler.
“HAK ARAYIŞI SUÇ DEĞİLDİR. HAK ARAYIŞI ANAYASA HAKTIR. HAK MÜCADELESİNDE SONUNA KADAR İŞÇİLERİMİZİN VE ÇALIŞANLARIMIZIN YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
DİSK/Enerji-Sen üyesi Fırat Aksa Elektrik Hizmetleri çalışanları, fiyatların artırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle 9 Ağustos’tan bu yana yavaşlama eylemi gerçekleştiriyor. Kahramanmaraş’ta yetersiz fiyat artışları nedeniyle işten ayrılan 24 çalışanımızın hak mücadelesi sürüyor. Türk-İş’e bağlı Türk Metal Sendikası’na üye olduktan sonra çeşitli vesilelerle işten çıkarılan Pekintaş işçileri, Ekim 2022’den bu yana Düzce’deki fabrika önünde kıdem, ihbar ve sendika tazminatı eylemlerine devam ediyor. ÇAYKUR’da çalışan işçiler, personel talebiyle aylardır seslerini duyurmaya çalışıyor. Sendika hakkı ve toplu sözleşme hakkı için greve çıkan Sputnik basın emekçilerinin grevi bugün 16. gününde. Bu hak arama çabaları sadece birkaç örnektir. Şu anda ülkenin her yerindeki işçilerin adalet arayışı ve onurlu bir yaşam için sokaklarda olduklarını biliyoruz. Gerek insani ücret talebiyle gerekse daha güvenceli iş talebiyle sendikalı oldukları için işten atılan işçilerimiz seslerini duyurmaya çalışıyor. Davetimiz şudur: Hak aramak hata değildir. Hak aramak anayasal bir haktır. İşçilerimizin ve işçilerimizin adalet arayışında sonuna kadar yanında olmaya devam edeceğiz.
“HÜKÜMET ‘2026’DA RAHATLAYACAĞIZ’ DİYOR. 2026’DA NE OLACAK? BU İNSANLAR ACIDAN ÖLECEK Mİ?”
Bilindiği üzere bu hafta Ekonomik Uyum Konseyi toplantısı yapıldı. Toplantı sonrasında yapılan açıklamalarda her zaman olduğu gibi fiyat istikrarının sağlanması üzerinde duruldu. Yaklaşık 3 yıldır aynı cümleyi iktidardan duyuyoruz: ‘Fiyat istikrarını sağlamak, hayat pahalılığıyla mücadele etmek.’ Hatta TÜİK’in örtülü verilerine göre Türkiye’de yıllık gıda enflasyonundaki artış oranı yüzde 60,7. Türkiye; Venezuela, Arjantin, Zimbabve, Surinam, Lübnan ve Mısır’dan sonra dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu 7. ülke konumundadır. Bakın bunlar aynı sınıflandırmada olduğumuz ülkeler. Ülkemiz konut fiyat artışında dünyada 56 ülke arasında ilk sırada yer alıyor. Ağustos ayında açlık sınırı 12 bin 198 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 39 bin 733 TL’ye yükseldi. Bir hanede üç çalışan olduğunu ve üçünün de asgari ücretle çalıştığını varsayalım. Bu eve giren toplam para yoksulluk sınırının 5 bin 533 TL altında. Hükümet fiyat istikrarına sürekli vurgu yapıyor, ancak işçiler kendilerini zar zor doyurmak isteseler bile kiralarını ödeyemiyorlar. Türkiye son 45 aydır çift haneli enflasyon artışına tanık oluyor. Bu 45 ayın 20’sinde yüzde 30 ve üzeri enflasyon oranlarıyla yaşıyoruz. Tabi bunlar TÜİK’in özel verileri. Kamuoyunun hissettiği enflasyon reel olarak yüzde yüzü aştı. Ama iktidar ‘istikrar aynı zamanda istikrardır’ diyor. ‘2026’da rahatlayacağız’ diyor. 2026’ya kadar ne olacak? İnsanlar acıdan mı ölecek? Bu sorunun cevabı yok.
“ÜCRETLİ İŞÇİLER YATIRIM OLARAK ALTIN VEYA BORSAYI TERCİH EDİYOR. ARTIK AYÇİÇEK YAĞI, 1 KOL PEYNİR, 1 BİLİN ET, 1 PAKET MAKARNA TERCİH EDİLİYOR”
Dün ikinci çeyrek büyüme verileri açıklandı. Türkiye ikinci çeyrekte yüzde 3,8 büyüdü. Ancak işçiler ve emekliler yine paylarını alamadılar. Bakın ilk çeyrek verileriyle karşılaştırıldığında yani Ocak, Şubat ve Mart aylarını kapsayan büyüme verilerine göre emeğin milli gelirdeki payı tam 3 buçuk puan azaldı. Ancak sermayenin payı bir önceki çeyreğe göre 3,8 puan arttı. Yani iktidar işçilerden aldığını sermaye yanlılarına dağıttı. Bakın büyüme verilerinde en dikkat çeken şey hanelerin tüketim verileri. İkinci çeyrek büyüme verilerine en yüksek katkıyı 10,7 puanla hanehalkı tüketim harcamaları sağladı. Yani büyümemizin temeli tüketim konseyidir. Maalesef artık üretim ekonomisine değil, tamamen tüketim ekonomisine geçtik. Bakın daha önce fiyatlandırılan işçi ve emekliler yatırım olarak altını ya da dövizi tercih ediyordu. Artık yatırım aracı olarak tercih edilenler: Ayçiçek yağı, 1 kilo peynir, 1 kilo kıyma, 1 paket makarna. Çünkü emeğiyle geçinen vatandaşlar, bugün aldıkları temel gıdayı yarın aynı fiyata alamayacaklarını biliyor.
“TÜRKİYE’DE ŞİMDİ DUM DUMA EKONOMİ MODELİNE KİM GEÇTİ”
Maalesef Türkiye artık kim-kim-kim-duma ekonomi modeline geçti. Ekonomiyi yönetirken biri bir şey söylüyor, ertesi gün diğeri başka bir şey söylüyor. Anlamak imkansız. ‘Fiyat istikrarı’ denir; fiyatlar artmaya devam ediyor. ‘Enflasyonun önce tek haneye ineceği’ söyleniyor; Yeni yönetim tek haneli rakamın hayal olduğunu söylüyor. 2023 yılı büyüme dönemi olarak lanse ediliyor: Maliye Bakanı ‘Ancak 2026’da toparlanırız’ diyor. Ülke ekonomisi adeta bir bulmaca tahtası gibi yönetilmeye devam ediyor. Sonuçta her zaman olduğu gibi emekçiye, işçiye, emekliye, emeğiyle geçinen yurttaşa kemer sıkma tedbirlerinin sıkılaştırılmasından başka bir şey düşmemektedir.”